30 Mayıs 2012 Çarşamba

SİZ HİÇ SESSİZ KALDINIZ MI?

Duygularım vardı, düşlerim vardı
Sözcüklerim vardı.
Kendimi yokladım,
Aklımı topladım.
Sözcük biriktirdim yıllarca
Yıllar uzun ve kahırlıydılar.
Duygularımın izdüşümüne dokundum
Parmak uçlarımla.
Sözcük torbamın ağzını açtım
Düşlerimin kanatlarından uçuverdiler.
Şiir olur dönerler diye bekledim
Dolandım durdum.
Sonra sen geldin sonbaharda
Bir gece yarısı
Baştan aşağı şiir kokuyordun... ENVER KARAGÖZ

CAN DÜNDAR-SES
Siz hiç sessiz kaldınız mı? Kalan birinden bahsedeceğim bugün: Enver Karagöz, Artvin'de öğretmendi. TÖB-DER'liydi. Eşiyle birlikte eğitimci olarak çalışmış, bütün ilerici eylemlerde ön safta yer almıştı. Sesi gürdü, edebiyata sevdalıydı. Mitinglerde ilk o söz alır, heyecanla şiirler okur, kitleleri dalgalandırırdı.

12 Eylül'de 650 bin kişiyle birlikte o da eşiyle birlikte gözaltına alındı. Gözetim yerine dönüştürülen Öğretmen Okulu'na götürüldü. Orada ağır işkenceden geçirildi. Kendinden geçip bayıldı. Sonra ansızın boğazında büyük bir acıyla uyandı.

İşkencecileri, kaşığın sapıyla ağzını aralamış ve boğazından aşağı kaynar su boşaltmıştı. Artık sesi yoktu.

***

Bu vahşette, bütün bir toplumun zorbalıkla suskunlaştırılmasının temsilini görüyorum ben... Karagöz'ün anılarını belgeleyen İnsan Hakları Vakfı danışmanı Ülkü Özen hatırlattı: Karagöz'ün işkencecileri ile Victor Jara'nınkiler ne kadar da birbirine benziyor. Victor Jara Şililiydi. O da üniversitede öğretmendi. Aynı zamanda gitar çalıyordu. Ülkenin muhalif sesi olarak bilinen, bizim kuşağın efsane grubu İnti-İlimani'nin sanat danışmanıydı. Victor Jara, 1973'ün 11 Eylül sabahı üniversitede bir konsere giderken, elinde gitarıyla gözaltına alındı.

Askerler darbeyle yönetime el koymuştu. Jara da, silah zoruyla evlerinden alınıp başkent Santiago'daki stadyuma toplananların arasına kondu. Beklerken, gitarını çıkarıp "Venseremos"u ("Kazanacağız") çalmaya başladı. Şili sosyalistlerinin dillere destan marşıydı bu...

Az sonra sesler çoğaldı ve marş, stadyuma doldurulan 5 bin kişilik tutuklular korosu tarafından haykırarak söylenmeye başlandı. Askerler "kışkırtıcı"yı bulmakta gecikmedi. Jara götürülüp dövüldü. Özellikle gitar çalan ellerini dipçikliyorlardı. Yetmeyince parmaklarını kırdılar. Buna rağmen ıslıkla marşı söylemeye devam eden Jara, ancak dili ve bilekleri kesilerek susturulabildi.

Ardından da kurşuna dizildi. Geride kalan "sessizlik"te, Şili'de 35 bin muhalif öldürülecekti.

***

Gelelim bugüne:

Jara'nın grubu İnti-İlimani, müzikle muhalefetine sürgünde devam etti. Jara'nın anısını yaşatmayı sürdürdüler. Ve önceki yıl 11 Eylül'de, Şili darbesinin 30. yıldönümünde, Victor Jara'nın öldürüldüğü stadyuma onun adı verildi.

Şili halkı orada hâlâ "Kazanacağız" marşını söylüyor.

Enver Karagöz mü?

Gırtlak kanseri oldu.

Yıllarca siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşadı. Şimdi Almanya'da...

Zor konuşuyor, ama yazılarıyla "ses vermeye" devam ediyor. 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde Artvin Öğretmen Okulu "Enver Karagöz" adını alacak mı?

Bilmiyorum.

Neden mi?

25 yıl önce bizim stadyumun çevresindeki alkış sesi, "Kazanacağız" marşını ve sesi kesilenlerin haykırışını bastırdığındandır belki... O zamandan beri şiirsiz ve sessiziz.

Can Dündar (Bu yazı 13 Eylül 2005 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayınlandı)

"Kişi noksanını bilmek kadar irfan olamaz" ENVER KARAGÖZ


Maalesef bu yazının yayınlanmasından 2 yıl kadar sonra 29 Mart 2007 de hayatını kaybetmiştir Enver Karagöz. Ben ilk Metris Türküsünü dinlediğimde kendisi ile ilgili bilgi edinme fırsatım olmuştu. Türküyü ilk Ali Asker'in sesinden dinlemiştim. Kendisi ile ilgili yazıları gözyaşlarıma hakim olamadan okumuştum. Hele de eşinin Facebook profilinde ( Işılay Karagöz ) kızı  Ceren ve oğlu Cemre'nin fotoğraflarını görünce mutlaka yazmak istedim. Aslında yazımı ölüm yıl dönümü olan Nisan başına denk getirmeyi planlamıştım. Fakat canım annemin rahatsızlığı konusundaki duygusal yoğunluğum sebebiyle ertelemek zorunda kaldım. Bu yazıyı yazarken ve Leman Sam'ın aşağıda paylaştığım videosunu dinlerken yine gözyaşlarıma engel olamıyorum.

Ben diyorum ki güç için bunca kıyım,ve acıya değer miydi?

Ve yine J.P.Satre'nin ayet kadar önemsediğim bir sözünü tekrarlıyorum.

CEHENNEM BAŞKALARIDIR.....


24 Mayıs 2012 Perşembe

KANDİL



İşe gittim, eve geldim, mis gibi helva kavurdum, komşulara dağıttım, kimsenin kimseye nefret kusan düşüncelerinin olmadığı, nice güzel Kandiller olsun diledim...Herkes kendi derdini bilir. Kızım hasta, annem hasta, ben hasta.. Ama olsun bu da geçer dedim. Bir damla suya muhtaç değiliz ya çok şükür.. Sabredelim ki güzele ulaşalım...


İyi düşünmeli, çünkü bugün Regaip Kandili.. Bu büyük günde sen iyi düşün ki sana da iyilik dönsün değil mi? 



23 Mayıs 2012 Çarşamba

WRITE FOR LIVING



MUTLU MUYUM BİLMİYORUM?
BELKİ BAZEN...


YAŞIYOR MUYUM?
BİLMİYORUM HENÜZ..


CANLI KALMAK İÇİN YAZIYORUM..
YAŞAYAN HER ŞEY CANLI DEĞİL ÇÜNKÜ..


O ZAMAN CANLI OLDUĞUMU 
BÜTÜN DÜNYAYA İSPAT İÇİN... 


YAZIYORUM...
ÖYLEYSE YAŞIYORUM... 

14 Mayıs 2012 Pazartesi

PARA PARA PARA

İnsan bedeninden ve aklından başka hiçbir şeye sahip olamaz. Bunun böyle olmadığına inanan bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki. Oysa ki dünya düzeneği "Ben" arayışına saygı duymuyor, hatta böylesi bir arayış içinde olanları cezalandırmak için sürekli çaba içinde.. "Ben" i arayanlara acı çektirmek en birinci vazifesi.


Daha önce de burada hatırlattığım gibi "Asr "suresinden bahsedeceğim yine. Bu ayet kutsal kitabın özeti niteliğinde bana göre. Ayette; Allah zaman üzerine yemin ederek, insanların büyük zarar ve yanılgı içinde olduklarını ve aslında yapmaları gerekenin  özetle; 1.İnanmak. 2.Kendilerine hayırlı bir iş. 3.Doğrudan yana olmak ve hak yememek. 4.Sabırlı ve kararlı olmak olduğunu söylüyor. Bunların dışındaki bütün dünyevi nimetler ve uğraşlar boşuna.. 


Başta da söylediğim gibi insan aklına ve bedenine sahip çıkmalı tüm yaşamı boyunca. Bunlara sahip çıkmak için çok çaba sarfetmeli. Akıl ve beden sağlığın elden giderse, her şeyin olmuş boş. Dünya düzeni insanı yıkmaya çalışsa bile paranın esiri olmamalı. Dünya üzerinde hangi kişi bir çöpünü bile alarak toprağa kavuştu? İstediğin kadar paran olsun, bir dakika içinde hepsini kaybedersen geriye neyin kalıyor buna bak. Tabii ki çok önemli bir meta. Fakat yaşamını sürdürürken aracın olmalı sadece. Eğer seni ele geçirip kul ederse bittiğinin resmidir.....

7 Mayıs 2012 Pazartesi

AĞLAYAN ÇAYIR

Gardiyan…
Hiç suyum yok…
Hiç sabunum yok…
Hiç kağıdım yok ki çocuklarıma yazayım…
Üniformalar değişti…
Gri giyiyorsun, gardiyan…
Gardiyan, siyah giyiyorsun.
Adım Eleni.
Bir devrimciye yataklıktan buradayım.
Şimdi nereye götürüyorsunuz beni?
Gardiyan…
Hiç suyum yok…
Hiç sabunum yok…
Çocuklarıma yazacak kağıdım yok…
Üniformalar değişti…
Almanlar yeşil giyer…
Sen Alman mısın gardiyan?
Adım Eleni.
Bir devrimciye yataklıktan buradayım.
Şimdi nereye götürüyorsunuz beni?
Aralık 1944′de ben de oradaydım,
insanların kurtuluşu kutladıkları o meydanda.
Şimdi nereye götürüyorsunuz beni?
Üniformalar değişti.
Sen İngiliz misin gardiyan?
Kaç para mermi?
Ya kan ne kadar?
Bütün üniformalar aynı gardiyan…
Gardiyan…
Hiç suyum yok…
Hiç sabunum yok…
Çocuklarıma yazacak kağıdım yok…
Şimdi nereye götürüyorsunuz beni?
Adım Eleni.
Yaralı bir gerillayı sakladığım için buradayım…
Gardiyan…
Sürgündeyim…
Mülteciyim ve her yerden sürüldüm.
Rıhtımda ağlayan üç yaşında bir kız…
Hiç suyum yok…
Hiç sabunum yok…
Çocuklarıma yazacak kağıdım yok…

Theo Angelopoulos