1 Aralık 2011 Perşembe

GÜNDEN KALAN

GÜNÜN CEP SÖZÜ:
Rüzgarın şiddeti ne olursa olsun, martı sevdiği denizden asla vazgeçmez.




GÜNÜN ATATÜRK SÖZÜ:
Sosyal yaşamın kaynağı, çağdaş aile hayatıdır.




GÜNÜN ŞARKISI:
No velvere- Gipsy Kings ( Bizim için çok özeldir....)




GÜNÜN DERİN SÖZÜ:
Anneciğim, kimseye söyleme ama Çiğdem Teyze arkadan çok yaşlı biri gibi gözüküyor...




GÜNÜN ANNE SÖZÜ:
Söylemem tabii, aramızda....




GÜNÜN YEMEĞİ:
Brokoli ( Buharda haşlanıp, zetinyağında sarımsak ve kırmızı biberle çevrilirse süper olur.)




GÜNÜN OLAYI:
Pompalı tüfekli Libyalı, Sultanahmet'te etrafa ateş açtı.




GÜNÜN FİLMİ:
Daha İyi Bir Dünyada-Haevnen


Daha İyi Bir Dünyada


2011 Oscar Yabancı Dilde En İyi Film- Danimarka
2011 Altın Küre Yabancı Dilde En İyi Film
Danimarkalı iki ailenin hayatları kesiştiğinde, sıra dışı ama riskli bir dostluk filizlenir. Ancak yalnızlık ve hüzün pusudadır. Kısa süre sonra bu dostluk tehlikeli bir ittifaka ve nefes kesen bir kovalamacaya dönüşür. Afrika'daki bir mülteci kampından, Danimarka'daki bir taşra kasabasının monoton günlük yaşamına giden Susanne Bier ( Kardeşler,Düğünden Sonra ve Açık Kalpler ile tanınıyor ) başarılı bir iş çıkarmış. Genç çocuklar etkileyici oyunculuklar sergiliyor.
Filmin orjinal ismi Danca ( Danimarka'da konuşulan, İskandinavca olarak bilinen dil ) Haevnen. Anlamı İntikamdır.
Film zıt kavramları karşı karşıya getiriyor. Sevgi nefrete, geçmiş günümüze, hayal gerçeğe, gençlik yaşlılığa, erkek kadına karşı geliyor.
İnsanlar yaşadıkları cam kırıklarının acısını, hep mi çocuklarından çıkarmak zorunda?




GÜNÜN KİTABI:
Ölü Erkek Kuşlar- İnci Aral






Ölü Erkek Kuşlar, Bir Kadının birine tutkulu bir aşk, ötekineyse köklü bir sevgi ve evlilik bağıyla bağlandığı iki erkek arasındaki bölünmüşlüğünü konu edinirken, bu üç kişinin çocukluktan kadın ve erkek olmaya giden yolda kurallar, öngörmeler, koşullandırmalarla biçimlenişlerini irdeliyor. Bir kadın ve iki erkek arasındaki ilişkilerin hem bireysel ve toplumsal yargıların içinde barındırdığı katılık ve şiddet, hem de belli bir tarihsel dönemin baskı ortamında nasıl yorucu, yıpratıcı bir iletişimsizliğe, uzlaşmazlık ve çözümsüzlüğe dönüştüğünü gösteriyor. Bu karmaşa içersinde aşk, gerçekleşmeyecek çocuksu bir düş, evlilikse düzen sanılan bir düzensizliktir. İnci Aral, bu ilk romanında bir kadının bağımsızlık ve mutluluğu umutsuzca arayışını içtenlikle, ustalıkla dile getiriyor.

"Sevilmeyi, çok sevilmeyi istiyorsun ama seni sevenleri itip kendinden uzaklaştırıyorsun. Asıl önemli olan senin sevmen çünkü.."


" Bana bunca acı çektirdiğin için bir an bile kafamdan atamıyorum Onu. Kimsesizlikten başka dayanağı olmayan bu tutkuyu tek başıma yaşıyor, aralıksız bir yıkımı diri tutma çabasıyla ondan kendisini dileniyordum bıkmadan."




GÜNÜN ŞİİRİ:


Ağlasam
Sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle
Bilmezdim şarkıların
Bu kadar güzel, kelimelerinse
Kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum, epeyce yaklaşmışım
Duyuyorum
Anlatamıyorum


Orhan Veli






GÜNÜN KÖŞE YAZISI:


ATATÜRK'Ü SİLEMEZSİNİZ




Onu silmek istiyorsunuz...
Ama onsuz olmaz...
Marşları dahi olmadan, hadi kırmızı halıda yürüyün de görelim...
*
Farkındayız aslında...
Sıra Atatürk’te...
Onun kurumlarını yıktıktan, eserlerini sattıktan, miraslarını dağıttıktan, aydınlarını susturduktan sonra...
Sıra onda...
*
Çünkü, ondan korkuyorsunuz...
Anadolu’da girdiğiniz kahvehanelerin duvarında çerçeveli karşınıza çıkıyor...
Okulların önünden geçerken, pencerelerden onun şarkılarını duyuyorsunuz... “Resim çiz” diyorsunuz çocuklara, size Atatürk’ü çizip getiriyorlar...
Çağdaş kadınların boynundaki eşarp, köylünün başındaki şapka odur.
Karşısına Suudi parası ile koca cami diktiniz ama nereden baksanız anıt kabrini görüyorsunuz...
Takvimin her sayfasında o var...
1881’den başlıyor...
Cebe indirdiğiniz paraya baktığınızda dahi; orada gülüyor size...
*
Onu silmek istiyorsunuz...
Çünkü o hâlâ en büyük engel...
Onun ulusuna çağrıları hâlâ sürüyor ve sizden çok onu dinliyor bu ülkenin henüz aklını yitirmemiş olanları...
Onun modern devlet, çağdaş ülke anlayışı üzerinde, sizin ilkel ortaçağ tasarımlarınız asla durmaz...
Ancak onu silebilirseniz...
Belki...
*
Onu silmek için dahi ona gereksiniminiz var...
Onun bıraktığı bağımsızlığa, onun egemenlik sınırlarına, onun hâkimiyet anlayışına, onun temel yasalarına...
Onun makamına...
Onun koltuğuna...
Onun size sağladığı özgürlüğe...
*
Onu silmek istiyorsunuz...
Başka işiniz mi yok “Dersim katliamı” diye televizyonlarda, gazetelerde, kürsülerde bir adım daha, onu “katil” gibi göstermek çabanız?..
Daha dün işlenen suçlar, hainlikler, ihanetler, kıyımlar, cinayetler, korku örtülerinin altında gizlenirken...
*
Ne yapalım...
Ancak onu bu ulusun kalbinden silebilirseniz, başarabileceğinizi düşünüyorsunuz...
Bunun için saldırıyorsunuz...
Hırsla, kinle, nefretle...
Ama onu yüreklerimizden silemezsiniz...
*


30 Kasım 2011 - BEKİR COŞKUN

1 yorum:

  1. atatürk şuan olsa dersimle ilgili yapılanları inönüye sorar,halkla paylaşır gerekirsede devlet adına özür dilerdi..
    bu topraklarda yaşayan herkesi türkiye cumhuriyeti altında türk olarak görmenin gerekliliğini vatanın bölünmezliğine olan duruşundan kaynaklandığını herkese ispat etmeyi başarabilcek karakterdeydi o.

    YanıtlaSil